Vade dolup ömür bitince; malum, musalla taşına konuluruz. Sorulur cenaze başındakilere: “Nasıl bilirdiniz?” diye. “İyi bilidik” denilir merhum için.
Belki iç açmayan bir giriş oldu ama burada kastımız keder değil; kişileri ömür sürerken de, şimdiki zamanda da iyi bilmenin ve bunu ifadeye taşımanın önemi…
O içli sorunun kipini geniş zamana taşımak istediğimiz çok muhterem bir medya figürü var şimdi karşımızda. Hem mimar; hem gazete köşesi ve hem kitap yazarı, hem bahçe/bitki uzmanı, hem mizahsever hem de sıkı sofra erbabı, efendim en nihayet uzman demci Aydın Boysan var karşımızda. Her daim ‘iyi bildiğimiz‘ 10 parmağında 10 marifet Aydın Boysan!
Dünyaya geldiğinde Sultan Vahdettin (VI. Mehmed)’in hâlen padişah olduğu, dünya tatlısı Aydın Boysan…Bu nedenle çok heyecanlıyız. Yaşayan efsaneleri görmek her an karşımıza çıkan bir fırsat değil zira. ‘Batur bi’sus da Üstad’a kulak verelim‘ diyor olma olasılığınızı göz önünde tutarak; sizleri, 90’lık çılgın ihtiyar Aydın Boysan’la başbaşa bırakıyorum.
Batur Fatih İlhan – SUPERONLINE.com & MEDYATAVA.com
Medyada uşaklaşma yönünde bir hastalık görüyorum
Bugün Türk medyasına bakınca gördüğünüz nedir?
Dramatiktir, kelimeyi ağzımdan çıkarmak istemiyorum ama yüreğimden ve kafamdan fışkıran sözcük ağzımdan da çıkmak zorunda, saklayamam. Medyada uşaklaşma yönünde bir hastalık görüyorum. Ne yazık ki çıkar peşinde koşmaya yaklaşmış medyamız, kendisini bana derin bir üzüntü kaynağı olarak gösteriyor.
Size göre medya, topluma iyi hizmet götürebiliyor mu?
Türkiye’de medyanın değişmesi, -gelişmesi demeyişime dikkat buyurunuz- toplumun demokrasi anlayışının da değişmesi gibi birbirine paralel gidiyor. Yani medyamız da toplumun cahil kısmının gelişmesine uyum sağlamakta. Kanımca bu dramatiktir. Türk medyası öncü olması lazım gelirken -çıkar sorunları dolayısıyla- kısmen de olsa uşaklaşmaya gitti. Bunu üzüntüler içinde sölemek zorundayım herkes sustukça daha kötüye gitmenin önü kesilemiyor. Bütün vatandaşların doğruyu görüp, söyleyebilme gücü olabilseydi zaten toplumda bugünküne benzer gelişmeler gerçekleşmezdi.
Siz; Bab-ı Âli devrinden plazalara, medyada hayli uzun süreli bir koşu gerçekleştirdiniz. O günlerden bugünlere yapıcı gelenekler taşınabildi mi sizce yeterince?
Bu da yine maalesef zayıflayarak devam ediyor. Yani toplumun iskeletini ayakta tutacak gelişmeler görülmüyor. Toplumu etkileme gücü açısından medya, bugün daha geride bir yerde saf tutuyor. Çıkarlar, politikacılar tarafından halkın önüne yem gibi atılıyor. Halkın da bir bölümü bu yemleri yutuyor. Bu gelişme medyanın da bu sürece hizmet etmesi sonucunu doğuruyor.
Eve hangi gazeteler girer?
Cumhuriyet, Miliyet ve de Hürriyet alıyorum…
Evde hangi hangi TV kanalları izlenir?
Ben TV izlemiyorum! Sacece yemek yerken ekrana bakmaya mahkûmum o kadar. Çünkü o sırada başka bir iş yapma imkânı yok.
Medyatik Olmak Canımı Sıkıyor!
Medyatik olmak hoşunuza gidiyor mu?
Böyle olmanın hoşa giden bir tarafı olabilir. İnsanlar; ne denli kendilerine hakim olurlarsa olsunlar, ne denli yaşlanmış olurlarsa olsunlar, çevresi tarafından sevgiyle karşılanmak gibi bir olguya yakın olmaları tabiidir. Ama ben çoğu zaman bu tanınmış olma durumu nedeniyle huzurumu kaybediyorum. Açık söyleyeyim, işin bu tarafı canımı sıkıyor. Çünkü rahat kalamıyorum.
Çağırıldığınız TV programlarından ücret alıyor musunuz?
Yüzde 95 almadığımı söyleyebilirim. Yüzde beş aldığım da oldu. Tabii bu ücret de çok az pahada bir hediyeydi çoğunlukla…
“Yaşarken yok olmak” diye bir şey var. Sizdeki de ‘yaşarken artmak‘ gibi bir tutum herhalde değil mi?
Doğru bir tespit ancak ben şimdi bunun tersini gerçekleştirmek istiyorum. Yok olduktan sonra da yaşamak isterim. İlk kitabım 63’mde çıktı, 38.’si de 90’nımda (Acele Etme Çabuk Ol-Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları). Ben işte, yok olduktan sonra da yaşamak istiyorum…
38 kitaptır yazıyorsunuz. Maşallah! Peki size göre yazmanın bir sonu var mı?
Var! Ölmek yazmanın sonudur…
Kendisine göre Aydın Boysan kimdir ?
Ben boşuna yaşamamaya çalıştım ama bunda ne derece başarılı olduğumu ben değil de başkaları değerlendirebilir.
“Çılgınlık gereklidir.” diyenlerdensiniz. 90’lık bir çılgın ihtiyar olmak size ne ifade ediyor?
Delilikle aptallık birbirinden çok farklı şeylerdir. Aklı başında bir insan için arada bir hafiften bile olsa delirmek borçtur, vecibedir. Çılgınlar veya deliler aslında aptallardan bambaşka yerler işgal ederler. Toplumlar için akıllılardan önemlidir deliler. Zaten çılgın fikirler, delice fikirler toplumları yerlerinden oynatır ve ileriye götürür. İlerlemeye kanal açar, yol açar. İşte ben de bu nedenle hep ama hep çılgın denilen kişileri anarım ve edeceğim de…
Daha hayattayken bir yaşayan efsane olmaktan memnun musunuz?
Hayır pek değilim! Neden derseniz, çünkü: ‘Nerede neler karıştırdığımdan karımın hemen haberi oluyor da ondan!’ derim. Tanınmış olmak hiç yanlış yapmaya gelmiyor. Efsaneliğin bu tarafı kötü yani…
90 yaşındasınız. İçinizde kalan, yapamadım dediğiniz bir şey var mı?
Yapamamış olmak dolayısıyla yüreğimi çok üzen konu yok. Dışarıdan bakılınca benim çok çeşitli bir yaşam sürdüğüm zannediliyor. Ben mimarlık öğretiminde de 15 sene görev yaptım. Gazete yazıları ve kitaplar yazdım. Çizdiğim binaları birleştirilse, 1,5 milyon metrekare eder ve 200 futbol sahası dolar. Bu karışık görüntülerin arkasında son derece sade bir hayat var. Ben her şeyi aklıma geldiği gibi, aklımın kestiği gibi ve öğrendiğim gibi yapmaya çalıştım. Bunlar farklı gözüküyor ise de birbirinden öyle değiller.
Refah, İnsanları Budalalaştırıyor…
Bugün bu yaşınızda Türkiye’ye baktığınızda genel olarak gördüğünüz nedir?
Çocukluğumdan bu zamana -kaldı ki ben dünyaya geldiğimde(1921), Sultan Vahdettin (VI. Mehmed) hâlâ padişahtı- Türkiye’de maddi şartlar çok gelişti. Buna bir diyecek yok. Ancak Cumhuriyet döneminde de daha sonra 1950’lerde başladığı sanılan demokratik dönemde de Türkiye’nin ilerleyişi sadece ve sadece maddi açılardandır.
Benim çocukluk zamanının toplumu; bu toplumun bütünlüğü, uygarlığa yaklaşma biçimi, aklına medeniyeti koyarak ilerlemenin yollarını arama hevesi ve hırsı geçti ve bitti. Refah, insanları budalalaştırıyor. Bugün dünyada en müreffeh(varlıklı) petrol zengini ülkelerin en geri ülkeler olarak kaldığını unutmamak lâzım. Bu nedenle derim ki; ilk yapılacak iş, toplumun cebini doldurmak değil de kafasını aydınlatmaktır. Toplumları zihinsel bataklığa sürüklenmekten kurtaracak tek çare budur!
Sizce Türkiye’den bir Aydın Boysan daha çıkar mı?
Hiç şüpheniz olmasın; değil bir tane, bir milyon tane daha gelir!
İleriye giden tek şey rakılardır!
Yaşamın anlamı nedir efendim?
Geçmekte olan zamanın değerini iyi ölçmek ve yalnız yaşanan zamanın değil, geçmişin de geleceğin de hayallerini, tasavvurlarını ve öngörülerini de hep birlikte ve de hepsini birden yaşayan insan olmak gerekir. Sadece yaşanan zamanı yaşayanlar; yaratıklar arasında, hayvanlardır. Bu nedenle üç zamanı da aynı anda yaşamaya çalışmayı herkese tavsiye ederim.
Yahya Kemal “Kişi hayal ettiği müddetçe yaşar” diyor ya hani, siz de halen hayal kuruyor musunuz?
Mutlaka! İnsan yaşadıkça hayal kurmaya mahkûmdur. Çalışmadıkça artık bundan vazgeçilir. Bu nedenle hayal kuramayı her zaman sürdürüyorum.
“Rakı içmek sanatttır” diyen, sıkı bir demcisiniz. Yıllar içinde Türkiye’deki rakı markaları sayıca hayli arttı. Sizce günümüzün rakılarına ne not vermek lâzım gelir?
Türkiye’de geçmişten bugüne ileriye giden tek şey rakılardır! (KAHKAHALAR…) Rakılardan başka her şey birbirinden berbat oldu. Siyasette diplolmalı insanları artışı gibi cilalara kanmamamk gerek. Türkiye ahlak açısındamn maalesef geriledi. Bunu yapan da demokrasidir. Ama rakıların kalitesi de giderek iyileşti. Bunu inkar etmeye gelmez…
Siz -afedersiniz- içmeye devam ediyor musunuz acaba?
Yahu sorulur mu! Elbette…Rakıda 70. senem ve elhamdüllillah iyiyim! Bunun ne demek olduğunu anlamayan varsa söyleyeceğim başka hiç bir lakırdı onların kafasına girmez…
Siz modern teknolojilerden ne kadar faydalanıyorsunuz? Cep telefonu ve bilgisayar kullnıyor musunuz?
Hayır bilgisayar kulanmıyorum. Cep telefonu da kullanmıyorum. Neden derseniz? Çünkü dileyen herkesin dilediği her anda bana ulaşabşilecek olması bana sıkıntı veriyor. O zaman hürriyetimin engellendiğini düşünüyorum.
Peki kitaplarınızı hangi yöntemle yazıyorsunuz, daktilo mu kullanıyorsunuz?
Hepsini elle yazdım. Sonra onları tape eden(makine ile yazan) bir kuruluşa gönderiyorum.
Sizce internet dünayı nasıl değiştirdi?
Faydalı oldu! İnssanlarda merak uyandıurmak çok yararlı bir şeydir. Çünkü insanlar meraklandıkça öğrenmeye heves duyuyorlar. Internet, bu merak uyandırma vazifesiyle -okullar haricinde- toplumun genelde terbiye edilmesinde büyük hayırlardan birini üstleniyor.
Günümüzü nasıl programlarsınız?
Gününe bağlı! Ben gömleğimin ya da pantolumun cebinde her zaman bir cep programı taşırım. Gelecek zamanla ilgili birlikte olma borçlarım hep bu programımda yazılıdır. 50 senedir bu yeni sekrerimi yanımda taşırım ben.
Sabahları erken kalmak gibi bir alışkanlığınız var mı?
Şart değil! Gününe ya da keyfime göre değişir.
Spor yapıyor musunuz?
Ah ah…Genç yaşlarımda bol bol spor yapardım. Sonra yaşlandıkça bu yürüyüş yapmaya döndü. En sonda da eve yürüyüş bandı aldım. Onda yürür oldum. Şu son bir iki aydır bunun da tembelliği içine girmem üzücü. Ama en azından yürümeye mutlaka devam edeceğim. Zirabeden hareketi insana şarttır. Kafayı çalıştırmak ne denli borçsa, bedeni çalıştırmak da o kadar borçtur!
‘Ölmeyeceğimize Göre Yaşamak’ Boynumuzun Borcudur
Son olarak, bu röportajı okuyanllara mesajınız ne olur?
Ben bir çok şeyi ileri yaşlarada yaptım. Gazetede köşe yazısı yazmaya 62’imde başladım. İlk kitabım da 63’ümde çıktı. Yabancı dili 30’umdan sonra öğrendim. Şimdi oldum 90! Bu durumdan çıkardığım ve özellikle gençlere önemle aktarmak istediğim sonuç şudur: Zaman, hiç bir zaman geç kalmış değildir! Herşeye bir zaman bulunur. Doğrudur, bazen iş bitmeden, daha çabuk ölünür. Ama insan olarak eğer onurumuz varsa, öleceğimize göre değil ölmeyeceğimize göre yaşamak boynumuzun borcudur…
*
İlk defa 25.09.2012 ‘de Medyatava.com’da yayınlanmıştır.